Suyun Önemi ve Su Kaynakları
Günlük hayatımızda suyun ne kadar hayati bir yere sahip olduğunu çoğu zaman fark etmiyoruz. Sabah kalkar kalkmaz elimizi yüzümüzü yıkar, kahvemizi demlerde kullanır, yemek pişirir, çamaşır ve bulaşıklarımızı yıkarız. Meyve ve sebzeleri yıkamadan yemeği bile düşünmeyiz. Kısacası, suya erişimimiz kesintisiz olduğu sürece, bu lüksün farkına varmakta zorlanıyoruz. Oysa gerçekler, bu konfordan çok uzak bir tabloyu işaret ediyor.
Dünyada su bol gibi görünse de, elimizdeki kaynakların yalnızca çok küçük bir kısmı içilebilir nitelikte. Dünya üzerindeki toplam suyun yalnızca yüzde 1’inden azı doğrudan içme suyu olarak kullanılabiliyor. Kalan büyük bölüm ise tuzlu su ya da erişimi zor alanlarda bulunuyor.
Tatlı su kaynaklarımız buzullarda, yer altı su rezervlerinde, göllerde, nehirlerde ve bataklıklarda yer alıyor. Ancak artan nüfusla birlikte bu sınırlı kaynaklara olan talep de her geçen gün büyüyor. Bu baskının sonuçları şimdiden kendini göstermeye başladı: Kuruyan göller, sığlaşan nehirler, yükselen su fiyatları ve su kullanımına getirilen kısıtlamalar, geleceğin değil, bugünün gerçekleri arasında yer alıyor.
Kırsal bölgelerde ya da altyapı eksikliği yaşayan bölgelerde insanlar hala kuyular aracılığıyla suya ulaşıyor. Ancak şehirlerde ve gelişmiş bölgelerde çoğunlukla belediyelerin sağladığı kamu hizmetlerinden faydalanıyoruz. Bu sistemlerde, hem yüzey suları (göl, nehir, bataklık gibi) hem de yer altı suları toplanıyor ve çeşitli işlemlerden geçirilerek içilebilir hale getiriliyor. Yüzeyden ya da yer altından çıkarılan bu su, arıtma tesislerinde güvenli hale getirilmeden halka sunulmuyor.
Ancak suya olan talep artmaya devam ediyor. Eğer bireysel kullanım alışkanlıklarımızı değiştirmezsek, suyun kıymetini daha çok parayla ve kısıtlamalarla anlayacağımız bir döneme girmemiz kaçınılmaz olabilir.
İçilebilir Su Kaynakları ve Gelecek
Dünyadaki içilebilir su miktarı sabit, fakat bu suya ihtiyaç duyan insan sayısı her yıl artıyor. Bu da su kaynaklarını sürdürülebilir hale getirmeyi zorlaştırıyor. Bilim insanları ise bu sorunun çözümüne yönelik farklı yollar üzerinde çalışıyor.
Bunlardan biri, tuzdan arındırma yöntemi. Bu yöntemle deniz suyu tuz ve minerallerden arındırılarak içilebilir hale getiriliyor. Kaynak bol gibi görünse de, bu işlem oldukça pahalı ve enerji tüketimi açısından verimsiz kabul ediliyor. Yani her yerde uygulanabilir bir çözüm değil.
Alternatif yöntemler ise daha yaratıcı ve geleceğe umutla bakmamızı sağlıyor. Örneğin, MIT’de geliştirilen bir jel sayesinde havadaki su buharı toplanarak içme suyuna dönüştürülebiliyor. Başka bir teknoloji ise havayı elektrikle soğutarak içilebilir su elde ediyor; bu sistem özellikle çöl gibi kurak bölgelerde umut vadediyor. Sis hasadı adı verilen bir başka yöntem de havadaki nemi toplayan özel ağlar kullanılarak su üretimini mümkün kılıyor. Ancak bu yöntemin etkili olabilmesi için uygun hava koşullarının olması gerekiyor.