İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, TBMM’de partisinin grup toplantısında konuştu.
Bütçe görüşmeleri yaklaşırken, maaşlara zam beklentisi ve milletin altında inim inim inlediği enflasyon kadar, üreticilerin içine hapsedildiği açmazın da hiçbir çözüme kavuşturulmadığını, reel sektörün yıllardır can çekiştiğini belirten Dervişoğlu, “Herkesin, bir eli yağda, bir eli balda sandığı sanayicilerimizden bahsediyorum. Reel sektörün, çözümsüz bırakılan sorunları hükümetin umurunda olamasa da sanayicimizi adeta felç etmiştir. Erdoğan’ın daha önceki hazine ve maliye bakanları gibi, İngiliz Mehmet bey de; Cumhuriyetin bir bakanı gibi değil, Cumhur AŞ’nin CEO’su gibidir. Memleketin insanıyla, emekçisiyle, esnafıyla, üreticisiyle ve sanayicisiyle bağı tamamen kopmuştur” ifadelerini kullandı.
Görüştükleri reel sektör temsilcilerinin anlattıklarına göre, finansmana erişim sorunları nedeniyle nakit akışlarının alt üst olduğunu, her geçen gün işletme sermayesi yetersizliğinin arttığını söyleyen Dervişoğlu, şunları kaydetti:
“Her yeni güne bir konkordato başvurusu ya da kararı haberi ile uyanmamız bundandır. Geride bıraktığımız 2025 Eylül ayında tüm zamanların rekoru kırılmıştır. Yılın ilk üç çeyreğinde; ‘iflas kararı’ verilen dosya sayısı, geçtiğimiz yıla oranla, yüzde 117, artmıştır. Tekrarlıyorum; yüzde 117 artmıştır. Türkiye’de, şirket iflasları Cumhuriyet tarihimizin rekor seviyelerine ulaşmıştır. Yürütülen sıkı para politikası, yüksek faiz oranları ve azalan alım gücü, hem vatandaşın hem de şirketlerin kredi ve kartı ödemelerini imkansız hale getirmiştir. Takipteki alacaklar hızla artmış ve bu konuda da Cumhuriyet tarihi rekoru kırılmıştır. Eylül 2025 itibarıyla, takipteki toplam alacak bakiyesi; 489,3 milyar liradır. Geçtiğimiz yıla oranla, yüzde 86’lık bir artış söz konusudur. Tekrarlıyorum, yüzde 86’lık bir artış söz konusudur. Türkiye ekonomisinin üretim gücü olan reel sektöre; artık, finansman değil politika kaynaklı bir daralma yaşatılmaktadır. Rasyonel zemine dönüş söylemiyle yola çıkan, Mehmet Şimşek liderliğindeki ekonomi yönetiminin sahada yarattıkları etki ve sonuç; Nakit sıkışıklığı, kredi tıkanması, iç talep çöküşü ve kurumlara güvensizliktir.
PİYASA ENFLASYONU
Bu baştan sona yanlış ekonomi politikalarının bedelini, reel sektör ödemektedir. Rekabetçi Kur seviyesi ile ihracatçımız rekabet avantajını yitirmiş, dayanacak gücü kalmamıştır. Bu arada reel sektör diyorum da reel sektör dediğimiz şey İstihdam demektir. İş demektir, aş demektir. Bu yaşananlar, sadece patron sorunu değildir. Bu, bedel ödeyecek olan emekçilerimizin de sorunudur. Mutfaktaki tencere sorunudur. Döviz kurunu yapay ve masraflı şekilde sürekli baskılayarak, enflasyonun düşürülemeyeceğinin, artık anlaşılmış olması gerekmektedir. Bu beyhude politikalar ile insanımızın ve piyasanın beklentileri kontrol altına alınamamaktadır. Ortada, piyasa enflasyonundan bile daha yüksek seyreden bir güvensizlik enflasyonu vardır. Ve her geçen gün daha da artmaktadır. Vatandaşın 12 aylık enflasyon beklentisi, yüzde 53 gibi çok yüksek bir seviyededir. Bugün, sözüm ona Eximbank aracılığıyla verilmesi planlanan teşvikler, yaşanılan bu büyük çaresizliğe çare değildir. Siz, yüzde 3’leri konuşurken, ihracatçı mevcut halde, bunun çok daha üzerindeki rakamlara ihtiyaç duymaktadır. Yandaşa peşkeş çekmekten, iktidarın leşçilerini beslemekten, gerçek üreticiye ve sanayiciye verecek kaynak kalmamıştır. Döviz kuruna saplanmışsınız çünkü takviminize yaydığınız siyasi operasyonlar için biriktirip her operasyonda, milyarlarca doları, gözünüzü kırpmadan birkaç saatte harcayıp yakıyorsunuz. Bugün reel sektörün, iktidara olan tepkisi; sadece döviz ve faizle ilgili değildir. Başta söylediğim gibi; görülmemek, duyulmamak, ciddiye alınmamakla ilgilidir. Sayın Erdoğan, toplantı düzenlediği kontrollü salonlarda kendisine ve kurmaylarına alkış aldığını zannederken, asıl gerçekler o salonların fuayesinde sessiz çığlıklar olarak, kulaktan kulağa eğilerek fısıldanmaktadır. Devletin vatandaşına, Vatandaşın da devletine güvenini yitirdiği günümüzde; yarım asrı devirmiş sanayi devleri üretimlerini başka ülkelere taşımaktadırlar. Memlekette kalanlar da üretimlerini yavaşlatmıştır. Küçük işletmeler, kepenk indirmektedir. Bugün yüzde 30’lu rakamlardan bahsedilen işsizlik, işte bunun doğal sonucudur. İşçi için de, işveren için de, hakeza işsizler için de sabretme sınırı tükenmiştir. Bu ülkenin üreticisi, sanayicisi, emekçisi artık sabır telkini değil, çözüm istemektedir. Türkiye’m ve insanımız bu kadar acıyı hak etmemektedir.
“MEHMET ŞİMŞEK’E BURADAN TAVSİYEM; KOVULMADAN, İSTİFA ETMESİDİR”
2,5 yıldır süren bu azap ekonomisi programının da yönetim kadrolarının da kullanım süresi bitmiştir. Bugüne kadar tutmamış olan plan ve programların, bundan sonra da tutacağı yoktur. Ekonomi yönetiminin bekçiliğini yapan Mehmet Şimşek’e buradan tavsiyem; kovulmadan, istifa etmesidir. Çünkü ekonomi yönetiminin gizli kahramanı ve iradenin asıl sahibi Erdoğan, kendisini affetse bile, millet onu affetmeyecektir. Artık Londra bileti almasının zamanı gelmiştir. Kendisine tavsiyem, biletini de erken rezervasyonla tek yön almasıdır. Hazır ekonomiden bahsetmişken doların 10 lirayı geçmeyeceğini iddia eden Damat Bakanın, bir de Enerji bakanlığından kalma ‘Yaz Saati Uygulaması’ var. Hatırlıyorsunuz değil mi dolar 10 lirayı geçmeyecek diyordu. Dolar 10 lirayı geçeli 32 lira daha oldu. Bugün dolar 42 lira. Çalışanlarımızı, memurlarımızı, en çok da çocuklarımızı zifiri karanlıkta güne başlatan o kötü miras halen yerinde duruyor. Uzmanlar; biyolojik saatin ve vücut dengesinin bozulduğunu, bağışıklığın düşüp, hastalıkların yayıldığı gerçeğini bilimsel olarak ortaya koyuyorlar. Güne karanlıkta başlayan insanımızda, ne moralden ne mutluluktan ne de umuttan eser kalmıyor. Ezcümle, enerji tasarrufu diye başlanan bu saçmalık memlekette de, millette de enerji bırakmadı. Bu 9 yıllık yanlıştan artık derhal dönülmesi gerekmektedir. Tebessümü haram ettiğiniz bu millete, bari günün aydınlığını çok görmeyin. Gelin bütçe görüşmeleri başlamadan bu sorunu çözelim. Konuyla ilgili atılacak her adıma İYİ Parti olarak destek vermeye hazırız.”
“Çeteler cinayet ve yaralamayı ihale düzenler gibi organize ediyor”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, şehirlerde çetelerin, mahalleleri, semtleri parsellediğini, uyuşturucu ve sanal kumar ağlarının kurulduğunu, çetelerin, cinayet ve yaralamayı ihale düzenler gibi organize ettiklerini, dükkanlara, arsalara, işletmelere çöktüklerini söyledi.
Dervişoğlu, “Bu suçların insan kaynağını ise gençlerimizden devşiriyorlar. Lise hatta, ortaokul çağındaki evlatlarımızdan, yani hem fail hem kurban konumunda olan ortak geleceğimizden bahsediyorum. Size bir örneği hatırlatayım. Geçtiğimiz ay İzmir Balçova’da karakola silahla saldıran 16 yaşındaki bir lise öğrencisiydi. 3 şehit verdik. 16 yaşındaki çocuğu internet üzerinden bir İranlı yönlendiriyor. Aynı İranlı ile bağlantılı iki çocuk daha eylem yapamadan yakalandı. Şimdi buradaki mesele şu; sen devlet olarak bu çocukları doğru eğitip, doğru yönlendiremiyorsun. Ama elin İranlısı, uzaklardan senin evlatlarını kirli ağına düşürebiliyor. Çünkü sen başkalarının evlatlarıyla meşgulsün. Çünkü sen makam hesaplarıyla meşgulsün. Çünkü sen bu memleketin evlatlarına kastetmiş teröristlere itibar iadesiyle meşgulsün” diye konuştu.
“TÜRKİYE’Yİ LATİN AMERİKA’NIN YOLSUZ VE KURALSIZ ÜLKELERİ GİBİ YÖNETMEYİN”
Yoksulluk derinleştikçe, gelir adaletsizliği arttıkça, Türkiye’nin daha önce yaşamadığı ölçekte bir “gettolaşmaya” şahit olunduğunu ifade eden Dervişoğlu, şöyle devam etti:
“Ne Milli Eğitim ne Gençlik Spor ne de Aile Bakanlıkları, beyhude ve partizan propagandalardan başlarını kaldırıp işlerini yapmadıkları için bu çocuklarımız, okuyarak, ter akıtarak, liyakatle erişecekleri iyi bir hayat imkânı arayışından vazgeçmişler. Tüketime indirgediğiniz hayatlarında döşediğiniz yol taşları gençlerimizi, en kısa, en kuralsız ve sonu olmayan yollara saptırmaktadır. Daha önce defalarca bu kürsülerden iktidarı defalarca uyardım. Türkiye’yi Latin Amerika’nın yolsuz ve kuralsız ülkeleri gibi yönetmeyin diye. Ne kentleşme anlayışınız bir şeye benziyor ne istihdam politikanız, ne milli eğitim ne de gençlik ve kültür.
Sahte eğitimle diploma üretilebilen bir ülkede suçluların muteber ilan edildiği bir devlet anlayışı içerisinde, dahası, suçun cezasız kaldığı, cezaların da suç uydurularak verildiği bir ülkede devlet büyükleriyle fotoğrafların, şuç şebekelerinin karargahlarının duvarlarını süslediği bir ülkede, suçu kötü bir istisna olmaktan çıkartıp, makbul ve meşruymuş gibi yücelttiniz. Bazı çevrelere adeta suç işleme imtiyazı tanıdınız. Dosyası suç ansiklopedisine dönmüş nice caniyi salıverip, yerlerine akademisyen, yazar, gazeteci, belediye başkanı, size itiraz eden kim varsa hapishanelere doldurdunuz. Diplomanın değersizleşmesinin neye mal olabileceğini hiç düşünmediniz. Evlatlarımızın kaderini yıllarca, menşei malum cemaatlerin insafına bıraktınız, sanata sansür koydunuz, spora şike soktunuz. Yüz milyonlarca dolar gençlik fonunu, çocuklarımızın geleceği için harcamak yerine, şımarık yandaşlarınızın veletlerinin yiyip içip gezmesine, pudra şekerlerine vakfettiniz. Binlerce evladımızı mülakatlardan eleyip, işsizliğin ve hayat kaygısının pençesine attınız. Şimdi zehirli meyvelerini hep birlikte topluyoruz.
“UYUŞTURUCU OKUL ÖNLERİNDE, KUMARHANELER TELEFONLARIN İÇİNDE”
İşte terörsüz Türkiye. Öcalan canisinin barış güvercini, PKK’nın muhatap kabul edildiği Türkiye’de, mangalda yakılıp, propaganda filmi çekilen silahlar, sokaklarda çocukların elinde. Uyuşturucu okul önlerinde, kumarhaneler telefonların içinde. Bu bir terör değil de nedir? Yarın bu çeteler kartelleşip, iyice semirdiğinde mi bu konuya el atacaksınız? Kaş yapayım derken, göz çıkarmak diyeceğim ama bunların kaş yapmak dertleri de yok. Her şey en kötü aşamaya gelmeden, devlet yönettiklerini hatırlamıyorlar. Devleti hatırladıklarında da devlet elden gider diye değil, oturacak makamımız kalmaz diye, son dakika pansuman yapıyorlar.
Bugün Suriye’deki tüm hesap da aynı şekilde, PKK’nın Suriye kolu olan YPG’nin varlığı üzerine dönüyor. Bizden başka soran, sorgulayan yok. Bunu da Devlet bekası diye pazarlayıp duruyorlar. Halen komisyonculuk oynuyor, Saraydan arta kalırsa diye kırıntı bekliyorlar. İmralı canisi ‘silah bırakacaklar’ dedi diye kendi kendilerini kandırıyorlar, buna Türk Milletini de ikna etmeye çalışıyorlar. Sonuç? Bırakın YPG’nin silah bırakmasını tam da onları eğitip donatanların olmasını istediği gibi, Suriye ordusu YPG’leşiyor. Dün FETÖ ne istediyse verenler, aslında FETÖ’ye değil, ABD’ye verdi. Trump’ın defalarca dile getirdiği gibi, ne zaman bir desteğe ihtiyacı olsa fazlasıyla verdi. Maden, gümrük tarifesi, hepsi cabası. Bir tek bu milletten mahrum etti o büyük himmetini. İmralı partisi ve onun ulaklarını da o himmetinden mahrum bırakmıyor. Öyle ki, o terör şımarıkları da teröristbaşı medyadan rahatsız oluyormuş diye hepi topu bir avuç kalan gerçek gazete ve televizyonları aba altından tehdit ediyorlar. 26 senedir nedamet getirmemiş bir katil ve onun uşakları, elbet şecaat arz ederken sirkatin söylüyorlar.
“SİYASETİMİZİ SIKIŞTIRMAK İSTEYENLERE İNAT GENİŞLETECEĞİZ”
Tüm bu rezalet sahnesi, Cumhuriyet düşmanlığının aldığı mesafenin göstergeleridir. İnsan gibi başımızı sokacak bir ev bulamıyorsak, biri parasını koyacak yer bulamazken, bir diğeri halk ekmek kuyruğu bekliyorsa, biri pasaportunda mühür basılmadık yer bulamazken, bir diğeri, memleketine bile gidemiyorsa, birinin evladı okumak için inşaatta amelelik yapmaya mahkûm bir diğeri ise yurt dışında okul beğenmiyorsa, Cumhuriyet zordadır demektir. Çünkü Cumhuriyet, tüm düşmanlarına inat, eşitliktir. Makulde buluşmaktır, dengedir. Haramdan sakınmak, helal ekmek yemektir. Hukuksuzlukları sumen altı etmemek, yoksullukları görmezden gelmemek, gözünün arkada kalmamasıdır, Cumhuriyet. İşte bizim mücadelemizin gayesi budur. Siyasetimiz budur. Milli olan siyaset de budur. Arayışımız, çağrımız, muhalefetimiz ve milletle ittifakımızın özü budur. Bu sebepledir ki, siyasetimizi sıkıştırmak isteyenlere inat genişleteceğiz. İşte bu yol, milletimizle ittifakımızın, bu yol, milletimizle iktidarın, bu yol, Türk Milletinin istiklalilin yoludur. Kapımız herkese açıktır, alın terimizi de ekmeğimizi de bölüşerek, bölüştükçe çoğalarak bu parantezi, açanların üzerine kapatacağız. Bakın söylüyorum bu parantezi onlar açtı biz kapatacağız. Tek adam Cumhuriyetinin tebaası olmayacağız, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin yurttaşı kalacağız.”
“SÖZLERİ İHANET, İKAMETLERİ KANDİL, PUSULALARI İMRALI’DIR BU ALÇAKLARIN”
Dervişoğlu, İYİ Parti Grup Başkanvekili Turhan Çömez ile TBMM Başkanvekili Pervin Buldan arasında dün TBMM Genel Kurulu’nda yaşanan tartışmaya da değinerek, “Büyük Türk Milleti sana sesleniyorum: Had bilmezlik öyle büyük ki, şımarıklık öylesine derin ki, bugün kendilerini savundukları noktada sorsanız, ’50 yıl boyunca katliamları demokrasi için yaptık, uyuşturucu ticaretinden kazandığımız parayı da barış için harcadık’ diyecekler neredeyse. Görüyorsunuz değil mi Meclis kürsüsünde. Hiç sanki bunlar teröre bulaşmamış, 50 bin insanımızın katiline ‘kurucu önder’ derken hiç bir utanma belirtisi dahi göstermeden bunları söylemeye ve barış için, bu ülke için mücadele ettiklerini ifade ediyorlar. Siz bu milletin başına bela olan bir terör örgütünün siyasi uzantısısınız. En az onlar kadar da alçaksınız. Böylesine arsız, böylesine yüzsüzsünüz. Önderleri katil, sözcüleri müptezel, zihinleri kiralık, ruhları satılık, elleri kan, sözleri ihanet, ikametleri kandil, pusulaları İmralı’dır bu alçakların” diye konuştu.
“KAYA GİBİ DURAN MİLLETVEKİLLERİMİZİ VE PARTİ GRUBUMUZU DA TEBRİK EDİYORUM”
Müsavat Dervişoğlu, dün Meclis Genel Kurulu’nda yaşananların, ihanetin geldiği boyutu bir kez daha gösterdiğini belirterek, şöyle devam etti:
“Grup Başkanvekilimiz Sayın Turhan Çömez, İmralı’daki alçak teröristten mesaj getiren Başkanvekiline bir hatırlatmada bulundu. Dedi ki; ‘Siz Atatürk’ün oturduğu koltukta oturuyorsunuz. 50 bin kişinin katili alçak Öcalan’ın mesajını taşımak sizin haddiniz değil’. Bu haklı uyarının sebebini biliyorsunuz. Terörist Öcalan, medyanın dilinden rahatsızmış. Medya bizi hiç göstermiyor biz hiç rahatsızlığımızı ifade ettik mi? Hiç dedik mi ki; şu medya bizi gösteriyor bu göstermiyor… Siyaset mühendisliğinin kumpası içerisinde üzerimize oyunlar oynanıyor ve bunun arka planında medyanın parmak izleri falan var dedik mi? Biz görmüyor muyuz bunları? Ama biz demokrasiyi savunuyoruz, hukuku savunuyoruz. Biz bu milletin vicdanına güveniyoruz. Yazmayan gazeteler, göstermeyen televizyonlar olsa bile milletin kalp gözüne güvenerek siyaset yapıyoruz. ‘Millet bizi görecektir’ diye biliyoruz. O görmezden geldikleri birgün bir şey olunca onlar düşünsün biz değil.
Terörist Öcalan, medyanın dilinden rahatsızmış. Öcalan diyor ki, ‘Bunları konuşturmasınlar yani Müsavat Dervişoğlu konuşmasın, İYİ Parti konuşmasın, bunlara muhalif olanlar aleyhlerinde laf etmesin istiyorlar. Bunun için de iktidar devreye girsin istiyorlar. Her zaman olduğu gibi yine hükümete sığınıyorlar. Kimin kimle ortak olduğunun delilidir bu. Meclis Başkanvekili sıfatıyla bunu yapıyor. Gerçi bunun yabancısı değiliz. Erdoğan’da AK Parti Genel Başkanı sıfatıyla saldırıyor cevap verince Cumhurbaşkanı kalkanıyla kendini savunuyor. Devlet makamları hainlere vermemelidir değerli arkadaşlar. İYİ Parti grubu bu duruma ititraz etti. Kaya gibi duran milletvekillerimizi ve parti grubumuzu da tebrik ediyorum.
“TÜRK MİLLETİ OLMAKTA BİZ DİYEMEYENLER, İHANETTE BİZ OLDULAR”
Terörist Öcalan medyaya sansür istedi, ulağı Meclis’te bize sansür uygulamaya kalktı. Dün o oturumda bir gerçek bir kez daha gözler önüne serildi. Türk Milleti olmakta biz diyemeyenler, ihanette biz oldular. Bize karşı birleştiler. Aynılar aynı yerde buluştu. Nerede buluştu, ihanette buluştu. Öcalan’a alçak dediğimiz için başlayan tartışmaya, Cumhur Koalisyonun üç ortağı da aynı tepkiyle ‘Biz’ dediler. Muhabbetiniz bol olsun, birliğiniz beraberliğiniz de boynunuza asılsın. O yüzden bu ihanet ağına karşı haykırıyoruz ve diyoruz ki; Siz hepiniz biz tek! Buyrun gelin. Bu ülkenin vatandaşına, askerine, polisine, işçisine, mühendisine, öğretmenine, hatta kundaktaki bebesine silah sıkanlar katildir, teröristtir, alçaktır, haindir. İşbirlikçisi de haindir. Alkış tutanı da haindir. Ortağı da haindir. Barış deyip, ihanet kusanlara da demokrasi deyip, medyaya ayar isteyen Stalin artıklarına da onlara arka çıkıp, yoldaşlık eden mankurtlara da hatırlatıyorum: Allah’ın izniyle ve milletin iradesiyle bu devran dönecektir. İYİ Parti milletin Meclisi’nde bugün millet vicdanının sesidir. Yarın milletin iktidarı olacaktır. Kısmaya çalıştığınız ses, Türk Milletinin sesidir. O sesi kısmaya kalkarsanız, bir daha oturmamak üzere ayağa kalkarız. Ben Müsavat Dervişoğlu, İYİ Parti hareketinin lideri olarak diyorum ki; o gün geldiğinde; hiçbir Saray odası, hiçbir Kandil Mağarası, hiçbir İmralı zindanı sizi kurtaramaz! Bugün umuduz, yarın gerçek andolsun ki, o gün mutlaka gelecek.”
“PERVİN HANIM DA BU ARALAR ÇOK ALINGAN”
İYİ Parti Genel Başkanı Müsavat Dervişoğlu, grup konuşmasının ardından basın mensuplarının sorularına yanıt verdi. Dervişoğlu, bir gazetecinin, “Dün TBMM Genel Kurulu’nda, TBMM Başkanvekili Pervin Buldan, Gaziantep Milletvekiliniz Mehmet Mustafa Gürban’ın kendisine cinsiyetçi bir mesaj attığını söyledi” demesi üzerine, “Pervin Hanım da bu aralar çok alıngan. Ben zaten iyi bir sosyal medya kullanıcısı değilim” dedi.
Odatv.com